18 Mart 2013 Pazartesi

Yakamoz

Ay ışığı veya diğer ışıklar olduğunda yakamoz görünemez, bu ışıklar tarafından bastırılır. Şavk sözcüğü köken olarak ışık anlamına gelse de dilimizde bu günkü kullanımında daha çok şavkı düşmek, şavkı vurmak deyimleriyle bilinir, ışığın suda yansıması anlamında da kullanılır. Ayın ışığının suya yansımasına yakamoz demek yanlıştır. Fakat ayın şavkı demek yaygın ve yerleşik bir ifade tarzı olarak doğrudur ve su üstünden yansıyan ay ışığı anlamındadır. Yakamoz ve şavk sözcükleri ile ilgili bazı bilgileri aşağıda belirttiğim kaynaklardan derledim. Konuya merak duyanların ilgisini çekebileceğini düşünüyorum:

Ay ışığının suya yansıması ile karıştırılan yakamoz uyarıldığında ışık saçan tek hücreli bir deniz canlısıdır. Denizin ateş böceği olarak da düşünülebilir çünkü iki canlının biyolojik olarak ışık saçması (Biyoluminesans) onları özel kılar. Boyut olarak küçük olan bu canlının birçoklarının bir araya gelip, ışık saçmasına da yakamoz denir. Yakamozun gözlemlenebilmesi için diğer ışık kaynaklarının (Güneş, Ay ve Şehir ışıkları) yakamoz ışıklarını bastırmaması gerekir. Yakamoz oluştuğunda denizde uzun floresan lambalar yanıyormuş gibi gözükür. Noctiluca scintillans balonsu bir görünüme sahip bir Ökaryottur. Diğer Ateşrengi alglerin gibi sert bir zırha sahip değildir ve balonsu bir görünümü vardır. İki kamçısından uzun ve yapışkan özelliği bulunanı ile deniz yüzeyine yakın seviyede avlanır. Rastgele hareketleri sonucu kamçısına yapışan diğer mikroskopik deniz canlılarıyla beslenir. Çapları 1-2 mm kadardır. İnce bir elek veya bir tül ile sudan ayrılıp büyük bir mercek ile incelenebilinirler. Genelde bölünme yoluyla çoğalan canlının çiftleşmesi de görülen bir olaydır. Yakamozu özel kılan ışıma olgusu luciferin-luciferaz enzim substrat çiftinin reaksiyonu sonucu oluşur. Bu kimyasallar sitoplazma içinde dağılmış halde bulunan binlerce küresel organelde saklanırlar. Söz konusu canlıların ışık saçması bir savunma mekanizması olarak düşünülmektedir. Saldırı altında kalan tek hücreli ışık yayarak, daha büyük avcıların kendisine saldıranı fark etmesini sağlar. Bu özellik balıkçılar tarafından da kullanılır. Bazı balıkçı teknelerinde yüksek bir direk ve bu direğin ucunda oturulacak bir yer vardır. Gırgır motorlarının köprülerinin çok katlı ve en üst kattan bile kumanda edilebiliyor olmalarının bir sebebi de budur. Balıkçılardan biri buraya oturarak ay olmayan geceleri balıkların yakamoz yaparak geçtikleri yolları görüp dümenciyi yönlendirirler veya doğrudan kendileri tekneye kumanda ederler. Yine yakamoz ışığı dolayısıyla Lüfer avlarken Lüks ışığı kullanılır; ışık balık gelsin diye değil misinanın değdiği, yakamozların çıkardığı ışıktan Lüfer korkmasın diye Lüks ışığı kullanılır. Lüks ışığı yakamoz ışığını bastırdığından Lüfer`in misinayı fark etmesini engeller. 

Martılar

Orta veya nispeten küçük boylu (25 ila 65 sm). soluk külrengi veya beyaz tüylü , perdeayaklı, uzun sivri kanatlı, çeşitli su kuşlarının ortak adı.

Deniz kenarlarında ya da denizden geçen gemilerin peşinde görmüşüzdür onları. Martılar genellikle deniz kenarında bir yaşamı tercih ederler. Genellikle küçük balıklarla beslenselerde, aç olduklarında hiçbir yiyecek ayrımı yapmaz ve ne bulurlarsa yerler.

Pek çok kuşa nazaran büyük bir gagaları vardır. Tüyleri genellikle beyazdır. Vücutlarının bazı kesimlerinde kirli beyaz veya siyah tüyler bulunabilir. Ayakları suyun içinde bulundukları anda, iyi hareket edebilmeleri için perdelidir. Onların en dikkat çekici özelliği ise, şüphesiz tiz sesleridir. Oldukca uzaklardan mesafelerden bile sesleri duyulabilir.

Ağırlıkları, türe bağlı olarak, 150 gr ile 1,5 kg arasında değişir. Boylarıda ağırlıkları gibi türden türe değişim gösterir. Küçük türlerin boyu 35 cm, büyük olanların ise 70 cm civarındadır. Üreme dönemlerinde, dişi yuvaya genellikle 2 ya da 3 yumurta bırakır. Yumurtalar 28 ila 30 gün arasında çatlar ve yavrular dünyaya gelir. 

Yavru martı'lar esmer beneklidir; türlerin çoğunda yalnız üreme mevsiminde başın ve boynun bir kısmı esmer veya siyahımsı olur. Martılar rahat ve sürekli uçar. Suyun yüzüne konar, fakat az yüzer ve suya dalmaz. Bunlar herçeşit besini yiyen ve doymak bilmeyen kuşlardır. Böcekleri yediği gibi, pislikleri ve çeşitli hayvan leşlerini yemekten de geri kalmaz, Martılar toplu halde genellikle bataklıklarda ve durgun su kenarlarında yuvalanır. Kışın şuraya buraya dağılıp limanlarda, haliçlerde, nehir ve göllerde yaşar. Lağım pislikleriyle beslenmek için özellikle büyük şehirlere gider.

Kuş beyinli tabirinin tam tersi, martıların oldukca zeki kuşlar olduğu söylenebilir. Genel kuş cinsinin ortalamasının üstünde bir zekaya sahip oldukları, karşılaştıkları sorunları çözmedeki yetenekleri ile bilinmektedir.

Bazen balıkcı hallerinden yola çıkan balık yüklü kamyonları kilometrelerce takip etmeleri onların aynı zamanda ne kadar inatcı olduklarının ispatıdır. 

Martıların birçok türü vardır; büyük veya gümüş martı (Larus argentatus); küçük martı (L.canus) ; karabaşlı martı ( L.ridibundus); cüce martı (L. minutus); siyah martı (L. fuscus) v.b.

Martılara dünyanın hertarafında rastlanır; sayıları pekçoktur mesela Camargue'da yuvalanan gümüş martıların sayısı, aynı yerde yuvalanan pembe flamanların aleyhine, 1950'den beri durmadan artmakta, her martı yılda 1000 kadar flaman yumurtasını veya yavrusunu yok etmektedir.Martıların burada gittikçe artmasının sebebi liman döküntülerinin çoğalmasıdır denebilir.

14 Mart 2013 Perşembe

SU YOSUNLARI

Su yosunları ya da Algler (Latince deniz otu anlamındaki "alga" dan türetilmiştir ), büyük çoğunluğu fotosentetik olmasına ve bitkilerebenzemesine karşın, bitkiler alemiyle yakın akraba olmayan bir grup sucul canlı grubudur.


"Yosun" tanımı çoğunlukla su yosunları (algler) için kullanılsa da; yosunlar, kara yosunları ve su yosunları (algleri) gruplarını kapsayan genel bir terimdir.
Su yosunları, bitkilerin aksine, fotosentez ürünlerini nişasta formunda depolamazlar. Kloroplastlarısitoplazma içerisinde serbest olarak değil, granüller endoplazmik retikulum üzerinde bulunur. Klorofil-c taşırlar ve bitkilerde bulunmayan başka pigment maddeleri bulundurular. Çeşitli su yosunu gruplarına özel renklerini bu pigment maddeleri verir.
Su yosunlarında, bitkilerdeki yaprak, gövde gibi elemanlarına benzeyen, ancak damar dokusu taşımayan, özelleşmemiş vücut bölümlerine "tallus" denir.
Üremeleri, ikiye bölünme, tomurcuklanma, ana bitkinin büyümesi,spor hücrelerinin ya da eşey hücrelerinin üretilmesi şeklinde gerçekleşir.
Fotosentetik su yosunları, sucul ortamların birinci derecedeki üreticileri olduklarından önemlidirler. Alglerin bir diğer önemi de, birçok sucul canlının besin kaynağını oluşturmalarıdır. Ayrıca, çeşitli endüstri alanlarında kullanılan bazı hammaddeler yine bu su yosunlarından elde edilmektedir. Yaşamı sona eren su yosunlarının dış iskeletleri dibe çökerek, denizel kayaçların yapısına katılır.
Ekolojide su yosunları
Su yosunları, tüm ekosistemlerin bütünlüğünün korunmasında önemlidir. Okyanuslarda bulunan diyatomlar ve diğer mikroskobik yosunlar, tüm dünyanın ihtiyacı olan fotosentetik karbon ihtiyacının üçte ikisini üretirler. Sularda yosunlar tarafından gerçekleştirilenfotosentez canlılara oksijen sağlar.
Su yosunları, bununla birlikte suda yaşayan canlıların besin ve korunma gibi ihtiyaçlarını da karşılar. Bilinen tüm bitkiler içinde en hızlı büyüme oranını gösteren Büyük Okyanus'un dev su yosunu Macrocystis pyriferanın yaprakları haftada 3 ile 4.5 m arası boy verebilmektedir. Çok yıllık bu bitkiler yaklaşık 60 metre uzunlukta olabilirken, bazen 100 metre yüksekliğe kadar ulaşabilirler. Bu yosunlar yaklaşık 100 kg. ağırlığındadır.
17. yüzyılın sonlarından beri, kahverengi alglerin yakılmasıyla mineralce zengin küllerinden sabun, cam, soda ve gübre yapımında kullanılan "potas" elde edilmektedir. Kimyasal maddeler arasında yer alan brom ve iyot ilk kez bu külden izole edilmiştir ve iyot halaJaponya'da deniz yosunlarından elde edilmektedir. Yosunlar yaygın bir şekilde gübre olarak kullanılmaktadır.
Dünyanın bazı kesimlerinde kar altında yaşayabilen yosunlar, karın baharda pembe görülmesine sebep olurlar.








DENİZATI


Denizatıyılan iğnesinin de dahil olduğu Syngnathidae familyasından Hippocampuscinsine ait olan balıklardır. Tüm dünyada ılıman ve tropikal sularda bulunurlar.
Denizatların boyutları 16 milimetre ile (yakın zamanda keşfedilen Hippocampus denise[1]) 35 santimetre arasında değişen türleri bulunur. Denizatı ve yılan iğnesi türlerierkek hamileliğinin görüldüğü tek türler olarak bilinmektedirler.[2]
Denizatı alt vücuttaki arka yüzgeç ve kafada solungaçların yanındaki göğüs yüzgeçleri ile tam bir balıktır. Bazı deniz atı türleri kısmen saydamdır, bu yüzden akvaryumlarda orada olmalarına rağmen görünmezler ve resimlerde pek sık görülmezler.
Denizatı nüfusu son yıllardaki aşırı avlanma nedeniyle tehlike altına girmiştir. Denizatı geleneksel Çin şifalı bitki biliminde kullanılmaktadır ve her yıl 20 milyon denizatı bu amaçla yakalanıp satılmaktadır.[3]
Denizatlarının ihracatı ve ithalatı 15 Mayıs 2004'den beri CITES tarafından kontrol edilmektedir.
Deniz ejderleri denizatlarının yakın akrabalarıdır fakat daha büyük vücutları ve yaprak benzeri uzantıları vardır, bu uzantılar sayesinde yüzen deniz yosunu ve esmer suyosunu yataklarının arasında saklanabilirler. Deniz ejderleri larvamsı balıklar veAmphipodalarla beslenirler. Mysid (deniz bitleri) gibi küçük karides benzeri kabuklu hayvanlarla, avlarını küçük ağızlarına çekerek beslenirler. Bu amphipodaların birçoğu, deniz ejderlerinin yaşadığı esmer suyosunu ormanlarının gölgesinde büyüyen kırmızı algle beslenir.






DENİZ İNCİSİ


İnciistiridye gibi bazı kabuklu deniz hayvanlarının içinden çıkarılan, genellikle süs eşyası olarak kullanılan küçük tane. Bunlar, küçük, yuvarlak, yüksek değerli, sert, sedef rengindedirler. Hayvanın vücuduna bir kum tanesi, bir parazit veya yapay olarak bir sedef parçası girince etrafında bunu kaplayan sedefimsi bir madde oluşur.[kaynak belirtilmeli] Böylece tabaka üst üste gelerek küresel inci meydana gelir. Divan şiirinde incinin oluşumu nisan yağmurlarının yağmasına bağlanmıştır. Rivayete göre, istiridye kabuklarını açınca, yağmur tâneleri içeri alınır ve incinin ortaya çıkmasına sebep olur.
Yabancı madde ete girmeyip kabukta kalırsa meydana gelen inci, yarı küresel veya düzensiz biçimde olur.
İnci, sedef yapısında olup %92 kalsiyum karbonat ihtiva eder. Sıcak ve ılıman bölge denizlerde yaşayan yumuşakçalarda rastlanır. Günümüzde içinde inci meydana gelen yumuşakçalar yetiştirilerek, kültür inci üretimi önem kazanmıştır. Kültürle 3 ilâ 7 yılda elde edilen bu inciler doğal olanlarından ayrılmamakta, gerçek inciye benzediği kabul edilmektedir.
Her çeşit süs eşyâsında, bilhassa gerdanlık olarak kullanılmaktadır. Bilinen renginden başka pembe ve beyazları olduğu gibi nâdir de olsa siyah renkli inciye de rastlanır. Siyah inci nadir bulunduğundan daha değerlidir.
Cam küreler, üzeri doğu esansı denen yapışkan madde ile sıvanarak sahte inciler yapılmaktadır. Hakikisinin pahalı olmasından dolayı sahte inci endüstrisi oldukça rağbet görmektedir.











İLGİNÇ DENİZ KABUKLARI

Deniz kabuklarıdeniz salyangozumidyeistiridyedenizdişi gibi kabuklu yumuşakçalarındeniz kıyılarına vuran kabukları. İçinde yaşayan canlının kabuğu terk etmesi sonucu kıyıya vurdukları kabul edilmektedir. Yerli halklarca süs malzemesi olarak kullanıldığı gibi koleksiyonyapanlar tarafından da toplanırlar.
















DENİZ ALTI BİTKİLERİNDE POLENLEŞME YÖNTEMİ İLE ÜREME


DENİZ ALTI BİTKİLERİNDE POLENLEŞME YÖNTEMİ İLE ÜREME 
Polenle üreme yöntemi, bilinenin aksine, sadece kara bitkilerine özgü bir yöntem değildir. Deniz bitkilerinde de bu yöntemle üreyen türler vardır. İlk olarak 1787 yılında İtalyan botanikçi Filippo Cavollini, açık denizde yaşayan ve polenleşme yöntemi ile üreyen “Zostera” isimli bitkiyi keşfetmiştir.

Polenleşme yönteminin sadece kara bitkilerine özgü olduğunun zannedilmesinin nedeni; su ile temas eden kara bitkilerinin polenlerinin, yarılarak işe yaramaz hale gelmeleriydi.


Suda polenleşme yöntemiyle üreyen bitkiler üzerinde yapılan incelemeler, bu konunun evrim teorisinin içinden çıkamadığı problemlerden bir yenisi olduğunu göstermiştir.

Polenleri suyla taşınan bitkilere 11 farklı familyada 31 cins olarak Kuzey İsveç’ten, Güney Arjantin’e, deniz seviyesinin 40 m altından, 4800 m yüksekte And Dağlarındaki Titicaca Gölü’ne kadar pek çok farklı yerde rastlanılır. Ekolojik yönden bakılacak olursa bu bitkilerin tropik yağmur ormanlarından, çöllerdeki mevsimlik göllere kadar çok farklı şartlarda yaşayanları vardır.

O, gökleri dayanak olmaksızın yaratmıştır, bunu görmektesiniz. Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı ve orada her canlıdan türetip yayıverdi. Biz gökten su indirdik, böylelikle orada her güzel olan çiftten bir bitki bitirdik. (Lokman Suresi, 10)

Evrimcilerin bu konudaki problemleri, evrim teorisinin kendi tezlerinden kaynaklanır. Çünkü teoriye göre polenleşme, bitkilerin karada yaşamaya başlamasından sonra kullandıkları “gelişmiş” bir üreme biçimidir. Oysa, bu yöntemi kullanan su bitkilerinin varlığı ortadadır. Bu nedenle evrimciler bu bitkileri, “yeniden suya dönen çiçekli bitkiler” olarak adlandırmışlardır. Ne var ki evrimciler bu bitkilerin ne suya dönüş zamanları, ne suya dönüşlerini gerektiren nedenler, ne de suya dönüşlerinin şekli ve ara formları hakkında mantıklı ve bilimsel bir açıklama yapamamışlardır.

Evrimcilerin diğer bir problemi ise suyun bazı özelliklerinden kaynaklanır. Daha önce de belirttiğimiz gibi su, polenin yayılması için hiç de etkin bir ortam değildir ve genellikle polen tanelerinin yarılmasına yol açar. Ayrıca, suyun hareketini tahmin etmek de zordur. Suda oldukça düzensiz akıntılar olabilir, gel-git olması bitkileri aniden batırabilir ya da suyun üstünde oldukça uzaklara götürebilir. Tüm bunlara karşın suda yetişen bitkiler, polenleşme taşıyıcısı olarak suyu büyük bir başarı ile kullanırlar. Çünkü bu bitkiler suda bu işlemleri rahatlıkla başaracakları şekilde yaratılmışlardır. İşte bu bitkilerden birkaç örnek: 

VALLİSNERİA
Erkek Vallisneria’nın çiçekleri, bitkinin su içinde kalan bölümünde oluşur. Bunlar daha sonra dişi özellikli bitkinin çiçeklerine ulaşabilmesi için, gövdeden ayrılarak serbest kalırlar. Çiçek, serbest kaldığında kolaylıkla su yüzeyine çıkabilecek bir biçimde yaratılmıştır. Bu esnada çiçek küresel bir tomurcuk görünümündedir. Taç yaprakları birbirleri üzerine kapanmıştır ve portakal kabuğu gibi çiçeğin etrafını sarmışlardır. Bu özel yapılı form, polenlerin taşındığı bölümün, suyun olumsuz etkisinden korunmasını sağlar. Çiçekler yüzeye çıktığında, daha önce kapalı olan taç yapraklar birbirlerinden ayrılır ve geriye doğru kıvrılarak su üzerine yayılırlar. Polenleri taşıyan organlar, taç yaprakların üzerinde yükselmiş bir biçimde ortaya çıkarlar. Bunlar en hafif bir esintiyle bile hareket edebilecek yelken görevini üstlenirler. Bu organlar, bir yandan yelken gibi iş görürken, öte yandan Vallisneria’nın polenlerini de su yüzeyinden yukarıda tutarlar.

Vallisneria bitkisi polenlerini taşıtmak için suyu kullanır. Bitkinin çiçeklerinin, açacakları zamanı ve yeri bilmeleri ve polenlerinin suya dayanıklı özel yapıları gibi detaylar bitkinin bu işlemler için özel olarak yaratıldığını bize gösterir.

Dişi bitkinin çiçekleri ise, su dibinden gelen uzun bir sapın ucunda ve su yüzeyinde yer alırlar. Dişi çiçeğin yaprakları da su yüzeyinde hafif bir çöküntü oluşturacak şekilde açılmışlardır. Bu çöküntü erkek çiçek kendine yaklaştığında, dişi çiçeğin bir çekim alanı oluşturmasına yarar. Nitekim erkek çiçek, dişi çiçeğin yanından geçerken bu çekim alanına girer ve iki çiçek buluşur. Böylece polenler dişi çiçeğin üreme organına ulaşır ve polenleşme gerçekleştirilmiş olur.

Erkek çiçeğin, suda iken kapalı olup polenleri koruması, yükselerek su yüzünde açması ve suda rahatlıkla ilerleyebilecek bir form oluşturması, üzerinde özel olarak düşünülmesi gereken detaylardır. Çiçeğin bu özelliği deniz taşıtlarında kullanılan ve denize atıldığında otomatik olarak açılan tahliye botlarına benzer. Bu botlar birçok endüstri ürünleri tasarımcısının uzun süren ortak çalışmaları sonucu ortaya çıkmıştır. Botun ilk üretiminde karşılaşılan planlama hataları ve dolayısıyla botun çalışması sırasında ortaya çıkan aksaklıklar tekrar ele alınmış, hatalar düzeltilmiş ve tekrarlı çalışmalar sonunda işleyen doğru bir sisteme ulaşılmıştır.




Tüm bu çalışmaları Vallisneria’nın durumunu düşünerek göz önüne alalım: Vallisneria’nın, tahliye botunu tasarlayanlar gibi birden fazla imkanı yoktur. Yeryüzündeki ilk Vallisneria’nın tek ihtimali vardır. Ancak ilk denemede tam anlamıyla başarılı olan bir sistemin kullanılması sonraki nesillere yaşama imkanı yaratacaktır. Aksaklıkları olan bir sistem ise dişi çiçeği polenleyemeyecek ve bu bitki hiçbir zaman çoğalamayacağı için yeryüzünden yok olup gidecekti. Görüldüğü gibi Vallisneria’nın polenleme stratejisinin aşamalı olarak ortaya çıkması imkansızdır. Bu bitki suda polenlerini gönderebileceği yapısıyla birlikte yaratılmıştır.

HALODULE
Etkileyici polenlenme stratejisine sahip bir başka su bitkisi de Fiji adalarının kumlu kıyılarında yetişen Halodule’dir. Bu bitkinin polen taşıyıcıları uzun yüzücü iplikler biçimindedir ve suyun içinden yüzeye salınırlar. Bu tasarım Halodule’ye Vallisneria’dan bile çok daha fazla isabet sağlama imkanı verir. Ayrıca bu ipliklerin yapısında son derece özel karbonhidrat ve protein tabakaları vardır. Bu özel yapı da Halodulelerin yapışkanlık özelliği taşımalarını sağlamıştır. İplikler su yüzeyinde birbirine yapışarak uzun sallar oluştururlar. Bitkiye ait bu tip milyonlarca arama aracı, gel-git dalgalarını kullanarak dişi bitkilerin bulunduğu sığ sulara doğru yol alırlar. Bu arama araçlarının birbiriyle çarpışmasıyla döllenme işlemi kolaylıkla başarılmış olur.

Halodule gel-git dalgalarını kullanarak, uzun ve yapışkan yüzücü iplikleri sayesinde polenlerini dişi bitkilere göndermede hep başarılı olur. 

THALASSİA
Buraya kadar polenleri su yüzeyinde taşınan bitkilerden bahsettik. Bu durumda polenlerin hareketi iki boyutludur. Bazı bitkilerde ise üreme sistemi üç boyutlu olarak işler. Üçüncü boyut su yüzeyinin altıdır.

Su altındaki polenleşme stratejileri, su yüzeyinde gerçekleştirilenlerden daha zordur. Çünkü üç boyutlu polenleşmede, polenlerin hareketlerindeki ufak bir değişiklik dahi sonucu daha fazla etkiler. Bu nedenle bir polenin, su içinde iken dişi organı yakalaması, yüzeydeyken yakalamasından çok daha zordur.

Buna karşın, Karaib Adalarından St. Croix’da yetişen “Thalassia” bitkisi yaşamını her zaman su altında sürdürür. Çünkü Thalassia, bu zor gözüken döllenme koşullarını kolaylaştıracak bir polenleşme stratejisine sahip olarak yaratılmıştır. Thalassia, yuvarlak polenlerini uzun yapışkanlı iplikler içine gömülü durumda su altına salar. Su altında yüzen ve dalgalar tarafından yönlendirilen bu iplikler, dişi çiçeklerin üreme organlarına takılarak çoğalmayı sağlar.

Thalassia ve Halodule’nin polenlerini iplikçik paketleri şeklinde yollamalarıyla arama araçlarının taradığı yol daha da büyütülmüş olur. Hiç şüphesiz ki bu akıl örnekleriyle dolu tasarım, hem su bitkilerini hem de onların suda polenleşme stratejilerini yaratan ve her türlü yaratmadan haberdar olan Allah’ın eseridir.


11 Mart 2013 Pazartesi

Her Yaştan Dalgıçlık Sporcuları ve Dalgıçlık ....







Su altında kalmak üzere suya dalma işidir.
İnsanlar çok eski çağlardan beri değişik aparatlar kullanarak sualtında daha uzun süreler kalmayı denemiştir. M.Ö. 500 yıllarına ait resimlerde sualtında, hayvan derilerinden yapılmış tulumlar içindeki havayı soluyarak avlanan Eski Yunan dalgıçlar betimlenmiştir. Özellikle Amerika'daki kolonilerden Avrupa'ya değerli eşyalar taşıyan gemilerin, korsanların ilgi odağı haline gelip birçok geminin batırılmasıyla, bu batan gemilerdeki yüklerin çıkartılması ihtiyacı insanoğlunu daha derine inmek ve orada daha uzun süre kalabilmek için yeni icatlar yapmaya itmiştir.Dalış canları nın kullanılmaya başlanması bu yıllara dayanır. Bir sonraki gelişme yüzey destekli sualtı soluma aparatlarıdır ki, Jules Verne'in Denizler altında bin fersah kitabı yayınlandığında bunlar 20 yıla yakın bir zamandır kullanılmaktaydı. Ancak dalışta en büyük devrim 1943'te Fransız kaşif Jacques-Yves Cousteau'nun geliştirdiği regülatör sayesinde olmuştur. Cousteau'nun "su ciğeri" adını verdiği yüksek basınçlı bir tüp ve tek kademeli regülatörden oluşan aparat, insanın yüzeye hiçbir bağımlılık duymadan hayal bile edemeyeceği derinliklere inip uzun süreler kalabilmesine olanak sağlamıştır.


Dalış Türleri 
Serbest Dalış 
Tüplü Dalış 

Serbest Dalış 
Su altında nefes tutarak yapılan dalıştır.

Aletli Dalış
1.Yüzey Destekli Dalış
2.Tüplü dalış ( SCUBA )

Tüplü Dalış
Yüksek basınçlı hava ile doldurulmuş tüpteki gazı soluyarak, yüzeye bağımlı olmaksızın yapılan aletli dalıştır.`Self Contained Underwater Breathing Apparatus` kelimelerinin baş harflerinden oluşmuştur.

Tüplü Dalış Donanımları 

  • Tüp: (içine yüksek basınçlı gaz doldurulur, çelik ya da aluminyum'dan yapılır),
  • Regulator: (tüpteki yüksek basınçlı havayı su altında ortam basıncına düşürerek insanın rahat soluyabileceği seviyeye ayarlar),
  • Manometre: (regülatörün yüksek basınç çıkışlarından birine bağlıdır ve tüp içinde kalan havanın basıncını gösterir)
  • BCD veya BC : (Buoyancy Controlling Device veya Buoyancy Compensator -Denge Yeleği - dalıcının su içindeki yüzerliğini ayarlamakta kullanılır. Tüp içindeki havanın regülatör gelen bir hortuma bağli basma-boşaltma butonları vasıtasıyla dalıcı kendisi tarafından kulanılır) oluşur.
  • Maske, palet, dalış elbisesi, derinlik ve zaman saati kullanılan diğer malzemelerdir.

SCUBA (Tüplü Dalış) dünyanın en olağanüstü keyiflerinden biridir. Ancak mutlaka özel bir eğitimden geçilerek yapılmalıdır. Eğitimsiz dalış çok tehlikeli olabilir. Dunyanin her yerinde ve Turkiye ile KKTC`de bu egitimleri yetkili kuruluslardan almak mumkundur.




Dalış sporunun türleri (amaca göre)

*Ticari dalgıçlık
*Teknik/Bilimsel Dalgıçlık
*Rekreasyonel (Eğlence/Hobi Amaçlı) Dalgıçlık

Rekreasyonel dalışta eğitim seviyeleri 
*Giriş Seviyesinde Dalgıç
*Erişkin Dalgıç
*Grup Lideri
*Yardımcı Eğitmen
*Eğitmen
*Eğitmen Eğitmeni

Bu sporla ilgilenenlerde görülebilecek sağlık problemleri
* Barodentalji,
* Sinüzit,
* Kulak zarı perforasyonu,
* Dekompresyon Hastalığı,
* Akciğer genleşme yaralanmaları,
* Oksijen zehirlenmesi

Dalışa nasıl başlayabilirim?
Eğer en az 14 yaşında ve sağlıklı bir kişi iseniz dalışa isterseniz hemen başlayabilirsiniz. Bu şartları sağlıyorsanız öncelikli olarak Türkiye Sualtı Federasyonunun onay verdiği bir Yetkili Dalış Merkezi' ne gidip başvuruda bulunmanız ve sağlığınız açısından bir sorununuz'un olmadığını ve başınıza gelebilecek hertürlü sağlık sorunlarını bu nedenle önceden kabul ettiğinizi belirten bir belgeyi imzalamak olacaktır. Ayrıca dalış sporuna başlayabilmeniz için çok iyi bir yüzücü olmanız gerekmez, su üzerinde durmayı bilmeniz yeterlidir.

Dalışa başlamak için ne tür malzemelere ihtiyacım var? 

Dalışa başlamak için sadece mayonuzu alıp gitmeniz yeterlidir. Kurs başladığı zaman yetkili dalış merkezi sizlere yön gösterecektir. Dalış esnasında size gerekecek tüm malzemeyi dalışa beraber katıldığınız yetkili dalış okulu temin edecektir. Tabi tecrübe kazandıkça hangi malzemeleri satın alacağınızı kendiniz daha iyi belirleyeceksiniz. Ancak benim tavsiyem ilk etapda dalışın ABC' si değimiz Maske, Şnorkel ve palet almanızdır. tabi bunlara da gerek yok aslında çünkü dalış yapmak için gittiğin ekibin teknesinde tüm ekipmanları kiralayabiliyorsunuz (Tüp, dalış elbisesi, bc'denge yeleği', ağırlık, regülatör'ahtapot') Ama ABC olarak tabir ettiğimiz şey sizin için en önemlisidir, çünkü bunların size göre olması, maskenin ve paletin yüzüne uyması gerekir, aksi halde sualtında çok güç anlar yaşarsınız.

Dalgıçlar içinde derecelendirme varmıdır? 
Evet, dalgıçlar kendi içinde 2 gruba ayrılır: Eğitmen ve dalıcı. Eğitmenler bu işi profesyonel olarak yapan kişilerdir, dalıcılar ise amatör olark ilgilenirler. Sırasıyla dalıcılar 1 - 2 - 3 yıldız , Eğitmenler ise 1 -2 - 3 yıldız olarak belirlenmiştir. Seviyeler ise birbirini takip eder, yani en alttan en üst seviyeye çıkmak sizin dalış sayınıza ve kabiliyetinize kalmış birşeydir. 1 yıdız dalıcı dan 2 yıldız dalıcı seviyesine çıkabilmeniz için 20 dalış, 2 yıldız dalıcıdan 3 yıldız dalıcıya çıkabilmeniz için 70 dalış yapmış olmanız gerekir, tabi dereceler arttıkça dalış sayılarınızın artması da gerekir.

En fazla kaç metreye dalabilirim?
Sportif dalış limiti 30 metredir. Başlangıç kursunu (PADI veya CMAS) bitirmiş bir kişi max. 18 metreye inebilir.

Dalış tüpünün içine ne var, ve tüp en fazla ne kadar dayanır?
Tüplerin içinde şu anda solumakta olduğunuz hava vardır. Soluduğumuz hava %21 oksijen ve %79 azot içerir. tüpteki havanın en fazla ne kadar dayanacağına ilişkin sorunun tek bir cevabı yoktur. Ne kadar derine dalış yapılırsa o kadar fazla hava harcanır. Ayrıca dalıcının tecrübesi ve dalış koşulları da bu süreyi etkiler.

Tüplü dalış tehlikeli midir, Sualtında tehlikeli canlılar var mıdır? 
İstatistikler tüplü dalışın yüzmeden daha güvenli olduğunu göstermektedir. Fakat aynı araba kullanmak gibi öğrenilmesi gereken kurallar vardır. Kuralları izlediğiniz ve limitlerinize uyduğunuz sürece son derece güvenlidir. Sualtı canlıları siz onları rahatsız etmediğiniz sürece size zarar vermezler.

Vurgun yer miyim?

Dekomprasyon hastalığı yani halk arasında vurdugun olarak tabir edilen olay öyle sandığın kadar korkulacak ve sık ratlanan bir durum değildir, en azından dalgıçlar için... Kurallara uyduğunuz ve limitlerinizi bildiğiniz sürece dekompresyon hastalığı riski çok azdır. Çünkü dalgıçlar bu konuda eğitim alıyorlar ve bu dekomprasyon hastalığına yakalanma riskleri oldukça küçük bir ihtimal, haa.. olmaz mı olur tabi, ne zamanlar olur peki bu; mesela sualtında dolaşırken aniden yukarı çıkış yaparsanız, çünkü normalde su altında her 5 metrede bir bekleme süresi vardır, -bu biraz geniş bir konu- bu bekleme süreleri derinliğe göre azalır yada artar, eğer sen bu metrelerde bekleme sürelerini gerçekleştirmezsen vurgun yersiniz... Onun haricinde 24 saat öncesinden alkollü bir içki içip dalış yaparsanız yine vurgun yersiniz, çünkü bu sefer normal dalış esnasında harcayacağın azotun çok daha fazlası vücudunda olur ve neredeyse 5 metrede bile vurgun yeme durumu ortaya çıkar. Kurallara uyduğunuz ve limitlerinizi bildiğiniz sürece dekompresyon hastalığı riski çok azdır.

Dalış malzemelerinin fiyatları nelerdir?
Malzemeler oldukça çeşitlidir, marka olarak da birçok çeşidi bulunmaktadır. Dalışa ilk başlarken size önerim yukarıda ABC diye nitelendirdiğim malzemeleri temin etmenizdir (Palet, maske ve şnorkel) Bunların da markasına göre fiyatları değişmektedir. ama benim dalış okulunda palet(patikle beraber), maske ve şnorkelin satış fiyatı 85 Euro... Tabi dalışlarınız ve tecrübeniz arttıkça dilerseniz diğer malzemeleri de alabilirsiniz, bu tamamiyle size kalmış birşeydir...

Kaynak: http://www.cerezforum.com/diger-spor-dallari/42966-dalgic-sporu.html#ixzz2NArDDr64

5 Mart 2013 Salı

DENİZ CANLILARI



DENİZ YILDIZI

Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden 
bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder 
gibi hareketler yapan birini görür. 
Biraz yaklaşınca , bu kişinin sahile 
vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir 
adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır: 
- Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun? 
Genç adam yanıtlar;
- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. 
Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar;
- Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var. 
Ne fark eder ki? 
Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı 
daha alır, okyanusa fırlatır. 
- Onun için fark etti ama... 












Denizanası veya Medüz, Hydrozoa ve Scyphozoa sınıflarında bulunan, serbest yüzen deniz hayvanı.
Medüzler, yassılaşmış ve yüzmeye uyum yapmış polipler olarak tanımlanabilirler.Vücut şekli çoğunlukla yayvan ya da kubbeli bir şemsiye şeklindedir. Poliplerden daha karmaşık yapılı canlılardır. Yüzme organı olarak bir şemsiye gelişmiştir. Bu organ sayesinde hayvan ileriye doğru hareket eder.Medüzlerin beyinleri yoktur. Bunun yerine sinir sistemleri ışığa ve kokuya duyarlı şekilde yaratılmıştır. Küçük balıklarla ve diğer küçük deniz canlılarıyla beslenirler. Vücutları hidrodinamik olmadığı için yavaş yüzerler ve avlarını yakalamalarına yardımcı olacak şekilde bir dalgalanma yaratırlar.